Bir insanı aç bırakırsanız, yaşadığımı ortamı kirletirseniz bağırır çağırır. Benim kapluşlarım hiç böyle yapmadı. İstersen öldür yine de seslerini çıkarmazlardı.
Kuzenimin kaplumbağa alması üzerine çok heveslenmiştim. Annemden izin alıp ertesi gün koşa koşa babamla pet shopa gitmiştik. Üst üstelerdi. Ben adama "amca bi tanesi kız, biri de erkek olsun" demiştim. Kim bilebilir o "kız ve erkeğin" benim yavrularım olabileceğini?.. Adam "iki renk olsun abi, daha iyi olur" demişti babama, biri koyu, biri açık yeşil iki kaplumbağayı gösterek. Sonra o meşhur ölüm havuzlarından birini seçmemi istedi benden. İki çeşit yem 2 kaplumbağam ve ölüm havuzuyla evin yolunu tuttuk. Her dakika poşeti açıp bakıyor küçücük poşetin içinde çırpınışlarını izliyordum. Her ters döndüğünde panik olup "babaa, düzelt şunları" diyordum. Öylesine derin bağlanmıştım ki onlara. İşin garip yanı bakışlarından bile korkuyorum. Öyle kafalarını çıkarıp simsiyah gözleriyle bana bakınca ağlamıştım hatta. O denli korkuyordum. Eve geldik. Babam onları kaloriferin yanına, masamın üzerine koydu. Elime de yemi sıkıştırdı, gitti odadan. onlar yürüyorlar, yüzüyorlar ben onlara bakıyordum. Sonra bir cesaret açtım kapağını yemin. Aynı anda bir çığlık. "Baba bunların içinde böcek var" demiştim. Oysa onlar yıllar sonra kapluşlarımın en sevdiği yem olacaktı. Diğerinden verdim. Her birine iki adet. Ağızlarını açıp yemi kaptıklarında, hadi bakalım bir daha bir çığlık. Babam bu sefer önemseyip koşa koşa gelmedi. Ben utandım tabi gittim babamın yanına "yemi yediler sevindim o yüzden çığlık attım korkmadım ki" dedim mahçup mahçup. Gülümsedi babam. İlk günümüz böyle geçti Çıtır'ım ve Çerez'imle... Daha sonraları onlar bana ben onlara alışır olmuştuk. Her şeyimi onlara anlatıyor, onlarla dertleşiyordum. Ve garipti, dinliyorlardı gözlerini bana dikip. Sonra kızım (Çıtır) kaçtı fanusundan. Nasıl ağladım kaç saat boyunca. Gerçi derler ya her işte bir hayır... Annemi sonunda ikna ettim bu olayı üzerine 2 sene sonra akvaryumlarına kavuştular. Çıtır 1 sene dayanabildi bu olay üzerine. Birlikteliğimizin 3. yılında melek oldu güzel kızım. Her eve geldiğimde ilk onlara bakardım. Gittim baktım yine. Meleğim, güzel kızım taşının üzerinde başı öne düşmüş öylece yatıyordu. Gittim annemin kucağına ağladım, "ölmüş" dedim. Sonra saat 12 demeden peçeteye sarıp karşıdaki çimenlere gömdük kızımı. Çok severdi kızım muzu. muzuyla gömdük onu. Ben pek izin vermiyordum yemesine. Pişman oldum bir bütün muzu koydum yanı başına. Yer artık rahat rahat... Okuma yazmayı yeni öğrendiğim yıldı. "Seni unutmayacağız" yazmıştım eğik büğük yazımla. Bir de kalp kondurmuştum. O kağıdı da koydum muzuyla. Gömdük kızımı. Hâlâ arada gider muz koyarım kızıma yesin diye. Mahallede bilirlerdi benim ne kadar bağlı olduğumu kapluşlarıma. Yaz akşamıydı, teyzeler balkonlarındaydı. Sordu biri "hangisi öldü Hazal?" diye. Laf aramızda ben daha bir severdim kızımı. Cevap veremedim bile...
Çıtır'ın ölümünden 3 yıl sonra da, 6. yılımızda kaybettim oğlumu. Neden öldüğünü bile bilmeden... Tatildeyken vermiştim anneanneme baksın diye. Öldü dedi sadece. Ölürken yanında olamadım diye çok vicdan azabı çektim. Belki de olması gereken buydu... Görmemem gereken bir şekilde ölmüştü belki. Geldim 15 yaşıma hâlâ anneannem söylemez oğlumun neden öldüğünü. "Öldü işte" der. Ama Çerez'in ölümü dha bi koydu sanki... Biz beraber büyümüştük çünkü.. Az değil 6 koskoca sene. Dile kolay... 6 yaşımdan 12 yaşıma kadar her şeyimi anlatmıştım ben ona. Görüyorsunuz ki asil oğlum kimseye sırlarımı söylemeyecek. O çok özel bir kapluştu, çok özel... Mezarı bile yok oğlumun, ne acı...
Şimdi bir kaplumbağa görsem gözlerim dolar hâlâ. Unutmadım, unutmayacağım...
Kuzenimin kaplumbağa alması üzerine çok heveslenmiştim. Annemden izin alıp ertesi gün koşa koşa babamla pet shopa gitmiştik. Üst üstelerdi. Ben adama "amca bi tanesi kız, biri de erkek olsun" demiştim. Kim bilebilir o "kız ve erkeğin" benim yavrularım olabileceğini?.. Adam "iki renk olsun abi, daha iyi olur" demişti babama, biri koyu, biri açık yeşil iki kaplumbağayı gösterek. Sonra o meşhur ölüm havuzlarından birini seçmemi istedi benden. İki çeşit yem 2 kaplumbağam ve ölüm havuzuyla evin yolunu tuttuk. Her dakika poşeti açıp bakıyor küçücük poşetin içinde çırpınışlarını izliyordum. Her ters döndüğünde panik olup "babaa, düzelt şunları" diyordum. Öylesine derin bağlanmıştım ki onlara. İşin garip yanı bakışlarından bile korkuyorum. Öyle kafalarını çıkarıp simsiyah gözleriyle bana bakınca ağlamıştım hatta. O denli korkuyordum. Eve geldik. Babam onları kaloriferin yanına, masamın üzerine koydu. Elime de yemi sıkıştırdı, gitti odadan. onlar yürüyorlar, yüzüyorlar ben onlara bakıyordum. Sonra bir cesaret açtım kapağını yemin. Aynı anda bir çığlık. "Baba bunların içinde böcek var" demiştim. Oysa onlar yıllar sonra kapluşlarımın en sevdiği yem olacaktı. Diğerinden verdim. Her birine iki adet. Ağızlarını açıp yemi kaptıklarında, hadi bakalım bir daha bir çığlık. Babam bu sefer önemseyip koşa koşa gelmedi. Ben utandım tabi gittim babamın yanına "yemi yediler sevindim o yüzden çığlık attım korkmadım ki" dedim mahçup mahçup. Gülümsedi babam. İlk günümüz böyle geçti Çıtır'ım ve Çerez'imle... Daha sonraları onlar bana ben onlara alışır olmuştuk. Her şeyimi onlara anlatıyor, onlarla dertleşiyordum. Ve garipti, dinliyorlardı gözlerini bana dikip. Sonra kızım (Çıtır) kaçtı fanusundan. Nasıl ağladım kaç saat boyunca. Gerçi derler ya her işte bir hayır... Annemi sonunda ikna ettim bu olayı üzerine 2 sene sonra akvaryumlarına kavuştular. Çıtır 1 sene dayanabildi bu olay üzerine. Birlikteliğimizin 3. yılında melek oldu güzel kızım. Her eve geldiğimde ilk onlara bakardım. Gittim baktım yine. Meleğim, güzel kızım taşının üzerinde başı öne düşmüş öylece yatıyordu. Gittim annemin kucağına ağladım, "ölmüş" dedim. Sonra saat 12 demeden peçeteye sarıp karşıdaki çimenlere gömdük kızımı. Çok severdi kızım muzu. muzuyla gömdük onu. Ben pek izin vermiyordum yemesine. Pişman oldum bir bütün muzu koydum yanı başına. Yer artık rahat rahat... Okuma yazmayı yeni öğrendiğim yıldı. "Seni unutmayacağız" yazmıştım eğik büğük yazımla. Bir de kalp kondurmuştum. O kağıdı da koydum muzuyla. Gömdük kızımı. Hâlâ arada gider muz koyarım kızıma yesin diye. Mahallede bilirlerdi benim ne kadar bağlı olduğumu kapluşlarıma. Yaz akşamıydı, teyzeler balkonlarındaydı. Sordu biri "hangisi öldü Hazal?" diye. Laf aramızda ben daha bir severdim kızımı. Cevap veremedim bile...
Çıtır'ın ölümünden 3 yıl sonra da, 6. yılımızda kaybettim oğlumu. Neden öldüğünü bile bilmeden... Tatildeyken vermiştim anneanneme baksın diye. Öldü dedi sadece. Ölürken yanında olamadım diye çok vicdan azabı çektim. Belki de olması gereken buydu... Görmemem gereken bir şekilde ölmüştü belki. Geldim 15 yaşıma hâlâ anneannem söylemez oğlumun neden öldüğünü. "Öldü işte" der. Ama Çerez'in ölümü dha bi koydu sanki... Biz beraber büyümüştük çünkü.. Az değil 6 koskoca sene. Dile kolay... 6 yaşımdan 12 yaşıma kadar her şeyimi anlatmıştım ben ona. Görüyorsunuz ki asil oğlum kimseye sırlarımı söylemeyecek. O çok özel bir kapluştu, çok özel... Mezarı bile yok oğlumun, ne acı...
Şimdi bir kaplumbağa görsem gözlerim dolar hâlâ. Unutmadım, unutmayacağım...